Hapsolmuş bir orman, beton kafeste Serilmiş meczuplar taş döşeli yollarına Soluyor gün aheste aheste Çöküyor acı karanlık, sidik kokan duvarlarına Acı bir kış, merhametsiz Ellerin soğuktan buz tutmuş Ucuz bir şişe, lezzetsiz Elinde bitmeye yüz tutmuş Bu şehrin bağırsaklarında bir asalaksın, zarar ziyan Uğursuz var oluşunda yok zerre anlam, sadece hezeyan Kırsan da kendi kalemini, kessen de kendi cezanı Yırtsan da kirli mabadını Olmayan onurunu geri alamazsın Gelmişsin çoktan eşiğine nisyanın Yersiz haykırışların, fayda etmez isyanın Toprak almaz, ateş yakmaz seni Tarihten silinir adın, ebedi hüsranın Kendinsin ömrünün törpüsü, ipsiz lakin azapta Ardında bir nedamet köprüsü; sessiz sakin, uzakta Doğmamışsın, ölmemişsin Duymamışsın, görmemişsin Cehaletin olmuş felaketin Sormamışsın, bilmemişsin Nasıl olabilir insanoğlu bu denli fesat ve zavallı Nasıl solabilir aşk ve erdem tamahkarlığın gölgesinde Nasıl alabilir denizler ve nehirler kızılın en kana yakın rengini Nasıl? Nasıl sönebilir umudun ışığı bu denli hızlı