Suç olmadan, dönerken bir otopsi sabahından Doğrulurken öfkenden iki adım uzağında Boynundan göğsüne denk düşen bulvar Devrilen binalar Acıbadem Durağı'nda Hayır, dudak payı yırtık ruhum ayrık Mukadderat zift tut ki kaldık ayrı gayrı Saklanma, patika yol, zaman zalim Fezanın yangınlarından yadigar halim Objeler ihvanlık, nesneler objektif Eskimez insanlık eskimoyu katletti Kan döker, kalbe vermez direktif Zamanla ağır geldi taktığım sudan bileklik Göstermez gündüz gözü camımda kör sineklik Kör bıçaktım, üstümü örtmeseydin Bıraksaydın da son sözümü söyleseydim Arar bulurdun gerçekten özleseydin Aslında şaşkınım, yıllar olmuş attığın Kurşunun bıraktığı şuurumun sakatlığından Yanında yattığımdan, dibe battığımdan Sesimi sildiğimden, şarkımı kısalttığından Fakülte çıkışı yaktığım sigaraydın Bu aşkı kılıcım bile karşılayamazdı Ölümle atlar nasıl yarışır? Böyle olmasaydı Biz birbirimizi her zaman üzerdik Bizim bütün düzenimiz kargaşada düzendi Sen dudağını kilitlerden, ağlayıp küserdin, inan Dokunulamayacak kadar güzeldin Ey, o zalim şüpheyi şakağıma çekiç vuran çelişki Ey, onun elini tutunca dağılan kalabalık Gökyüzüne baktığımda saygın bir subay görüyorum Bu haydut kibrimi bir tarafa bırakıp Ruhun sevmek istediğinden nefret etmek zor Onsuz ağaç gibisin, hiç akraban yok Sor: "Kaç semt, kaç durak ağlanır Kaç eşya ayaklanır, kaç kadın yasaklanır? Aşkın ilk nefes bilgeliğin son gasp edilir Sabahın körü yüzümde tokat sersemliği Odam boş, diyelim ki: "Bugün savaş bitti! Ne var yani adımlarını alsan geri?! Bilirsin hayat bir bakıma güzeldir Dar sokaklar poz veren eski dostlar gibi Mercedes gibi, turkuaz gibi, yaz gibi Fazla bir mektup, son bir şans gibi